Küresel ölçekte insan hakları gerilemeye devam ederken, insan hakları savunucularının olağanüstü direnci umut kaynağı olmaya devam ediyor
2024 yılında dünya çapında barışçıl çalışmaları nedeniyle 32 ülkede en az 324 insan hakları savunucusu öldürüldü
Front Line Defenders yayımladığı yıllık raporda, çalışmalarına yönelik tehditlerin giderek arttığı düşmanca bir dünyaya rağmen insan hakları savunucularının (İHS'ler) küresel çapta hakların gerilemesine karşı olağanüstü bir direnç ve kararlılık gösterdiğini ifade etti.
Front Line Defenders Küresel Analiz 2024/25 raporunda, geçtiğimiz yıl dünyanın her yerinden 105 ülkede risk altındaki İHS'lere yönelik ihlallerin ayrıntılı bir panoramasını sunuyor.
Rapor, Front Line Defenders’ın koordinasyonunu yürüttüğü HRD Memorial tarafından toplanan ve doğrulanan verilere dayanarak, 2024 yılında en az 32 ülkede 324 insan hakları savunucusunun öldürüldüğünü ortaya koyuyor. Öldürülenlerin önemli bir kısmını; toprak hakları, yurttaş hakları ve yerli halkların hakları alanında çalışan savunucular oluşturmuş; her bir alan, toplam sayının yaklaşık beşte birine denk düşmüştür. En çok öldürme vakasının yaşandığı ülkeler ise sırasıyla Kolombiya (157), Meksika (32), Guatemala (29), Filistin (22) ve Brezilya (15) oldu. (Detaylı veriler için bkz. sayfa 6–11.)
“Her yıl yüzlerce insan hakları savunucusu, yürüttükleri çalışmalar nedeniyle yaşamlarını yitiriyor; bu durum aileleri ve toplulukları üzerinde yıkıcı etkiler bırakıyor. Bu, insan haklarını barışçıl yollarla savunanların karşı karşıya olduğu büyük tehlikelerin çarpıcı bir yansımasıdır,” diyen Front Line Defenders Direktörü Alan Glasgow, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Karşı karşıya kalınan tehdit ve riskler çok katmanlı. Front Line Defenders’ın analizleri, dünya genelinde özellikle kadın hakları savunucuları ile çatışma ortamlarında çalışan insan hakları savunucularının en fazla hedef alınan gruplar arasında yer aldığını ortaya koyuyor. Bu savunucuların, karşılaştıkları ciddi tehditlere rağmen gösterdikleri cesaret son derece etkileyici. Onlar, daha adil ve yaşanabilir bir dünyanın mümkün olduğuna inanan ve bu inançla mücadele eden, aramızdaki en iyilerdir.”
İHS'lere Yönelik Geniş Çaplı Riskler
Keyfi gözaltı ve tutuklama, dünya genelinde insan hakları savunucularına (İHS) yönelik en sık bildirilen ihlal olurken; bunu tehdit ve diğer taciz biçimleri, yasal işlemler, ölüm tehditleri ve gözetim faaliyetleri izledi (bölgelere göre ayrıntılı döküm için bkz. sayfa 12–18). Kadın insan hakları savunucuları, erkek meslektaşlarına kıyasla daha fazla tehdit ve taciz bildirirken; trans bireyler ile cinsiyet normlarına uymayan İHS’ler bu tür ihlallerle en sık karşılaşan gruplar arasında yer aldı.
İHS’lerin kriminalize edilmesi, 75 davada toplam 107 suçlamayla yaygınlığını sürdürdü. En sık karşılaşılan suçlamalar; iftira (%23,4), ulusal güvenliğe ilişkin suçlamalar (%19,6), diğer suçlamalar (%12,1), kamu düzenine karşı suçlar (%11,2) ve terör suçları (%11,2) olarak kaydedildi. Hangi alanda faaliyet gösterdiklerine bakılmaksızın, İHS’leri susturmak, itibarsızlaştırmak, maddi zarara uğratmak ve hapse atmak amacıyla hükümetler ile devlet dışı aktörler tarafından yargı sistemi sistematik biçimde araçsallaştırıldı. Bu bağlamda, terörle mücadele yasaları ve “yabancı ajan” düzenlemeleri, İHS’lere karşı en sık kullanılan baskı araçları arasında yer aldı.
Küresel ölçekte en çok hedef alınan beş alan; kadın hakları (%12), LGBTIQ+ hakları (%9), çatışmalardan kaynaklanan insan hakları ihlalleri (%7), insan hakları hareketleri (%6) ve çevre hakları (%6) olarak belirlendi. Çevre, yerli halk ve toprak hakları savunucuları birlikte değerlendirildiğinde, bu gruplara yönelik ihlaller belgelenen tüm vakaların %15’ini oluşturdu (bölgesel dağılımlar raporda mevcuttur).
Ön saflarda kadın hakları
Front Line Defenders verilerine göre, 2024 yılında kadın hakları alanında çalışan insan hakları savunucuları, küresel ölçekte en fazla hedef alınan gruplar arasında yer aldı ve yalnızca bir bölge hariç tüm bölgelerde ilk üç sırada yer aldılar. Bu savunucular; iftira kampanyaları, kriminalize edilme, keyfi tutuklama ve gözaltına alınma gibi çeşitli saldırıların yanı sıra, cinsiyet temelli ve cinsel şiddet tehditlerine de maruz bırakıldılar.
Bangladeş gibi ülkelerde daha adil bir toplum talebiyle yürütülen protesto hareketlerinde kritik roller üstlenen kadın insan hakları savunucuları, Afganistan ve İran gibi ülkelerde ciddi düzeyde ayrımcılıkla karşı karşıya kaldı. Gazze’den Kolombiya’ya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden Myanmar, Sudan ve Ukrayna’ya kadar pek çok çatışma ve kriz bölgesinde ise ağır yükler taşıdılar.
Pakistan’ın Belucistan bölgesinden önde gelen bir kadın insan hakları savunucusu olan Dr. Mahrang Baloch, yıl boyunca seyahat yasakları, karalama kampanyaları ve keyfi gözaltılar da dahil olmak üzere çeşitli risklerle karşı karşıya kaldı. Bu raporun yayımlandığı tarihte, barışçıl bir protestoya öncülük ettiği gerekçesiyle keyfi olarak tutuklanmış durumda ve hâlâ Quetta’da cezaevinde tutulmaktadır. Front Line Defenders için kaleme aldığı önsözde, insan hakları savunucularının mücadeleye neden ısrarla devam ettiğini şu sözlerle aktarıyor:
“Direnmeye devam etmeliyiz. Çünkü insan hakları savunucuları, başkaları kayıp sevdiklerini bulabilsin diye, herkes okula gidebilsin diye, susturulmuş olanlar sesini duyurabilsin diye, mülteci kamplarında tecavüze uğrayan kadınlar adaleti bulabilsin diye, evlerinde, köylerinde ve şehirlerinde tek başına mücadele edenler yalnız olmadıklarını bilebilsin diye her şeyi riske atarak ön saflarda duran kişilerdir. Onların yanında olmalıyız ve birlikte durmalıyız. Bir ulus için değil, bir din için değil, bir ırk için değil; ama insanlık için. Çünkü biz yapmazsak, kim yapacak?”